Benim için öğrencilik yıllarımdan biri daha geride kaldı. Aslında dönem üçü geride bırakmışken geriye dönüp dönem 2 için yazdığım gibi bir yazı yazmayı düşünüyordum. Ancak daha sonra teorik bilgilerle geçen bu son üç yılı genel olarak incelemeye karar verdim. Dönem 2’de yazdığım yazıdan sonra kendimi rahatlamış ve tam anlamıyla bir dönemi sonlandırmış olarak hissetmiştim. Sanırım bu yüzden bu sene de bu üç yılı yazıyorum; kliniğe geçeceğim bu yılda geride kalan üç yılın dosyasını kapatmak için.
Yazılarımı yazarken şunu düşünürüm; yazılanların yarısı yazan kişi, yarısı okuyucu içindir. Bu yazının yarısı hayatımın bir bölümüne -zorlu bir dönemine :)- geriye dönüp bakmamı sağlayacak. Ve temenni ederim ki diğer yarısı da tercih yapacak öğrencilere Hacettepe’de tıp okumak hakkında bir fikir verir, üniversiteye hazırlanan öğrencilere ise hayallerinin somut bir örneğini göstererek motivasyon sağlar.
İlk olarak biraz senelerin konu içeriğinden bahsetmek istiyorum. Diğer tıp fakültelerinde olduğu gibi ilk üç yıl teorik bilgilerle geçiyor ve diğer üç yılda ise klinik tabanlı bir öğrenim görüyoruz. İlk dönem diğer dönemlere göre nispeten daha hafif geçen bir dönem. Biyokimya, moleküler biyoloji, biyoistatistik gibi temel bilim derslerinden oluşuyor. Dönem ikide ise ağırlıklı olarak fizyoloji ve anatomi dersleri aldık yani vücudumuzdaki sistemlerin normalde, sağlıklıyken nasıl çalıştığını irdeledik. Kısa bir zaman önce geride bıraktığım dönem üç ise ekseriyetle hastalıklar üzerine kuruluydu. Vücudumuzdaki sistemler bozulduğunda ortaya çıkan sonuçları gördük. Derslerin içeriği genel olarak hastalıkların patofizyolojisini yani mekanizmasını açıklamaya yönelikti.
Hacettepe’de tıp okumak zor mu?
Bana en çok sorulan soru bu sanırım. Hacettepe’de tıp okumanın zorluğu iki şeyden ileri geliyor; bir derslerin çok detaylı anlatılması, iki sınavların – özellikle son yıllarda- biraz zor olması. Derslerdeki bilgi yükü özellikle ilk iki yılda öğrencilerin en çok şikayet ettiği şeylerden biri. Bu da bu kadar bilgiyi ilerde kullanmayacağımızı düşündüğümüzden oluyor. Ancak sınavlar geçip dönem geride kaldığında tüm bu süreç ve detaylar göze o kadar da kötü gözükmüyor. Hatta dönem içinde önemsemediğiniz bir dersin ilerde nasıl karşınıza çıkabileceğini ve fayda sağlayabileceğini görüyorsunuz. Örneğin dönem 1’de aldığınız biyoistatistik dersini neden gördüğünüzü sorgulayabilirsiniz ancak daha sonra makale okurken, bilimsel bir çalışmayı incelerken “İyi ki” dersiniz. Sonuçta her öğrendiğiniz bilgi kendinize kattığınız bir kazanımdır; ben bu bakış açısıyla baktığımda geçen üç yıldan oldukça memnunum.
Dersler detaylı olunca ve çıkmış soru da az sorulduğu için komiteler nispeten daha zor oluyor. Aslında zor bir sınav beklentisi daha çok çalışmaya ve daha iyi öğrenmeye sebep oluyor. Şimdi sınavlar geride kaldığı ve sınıfı da geçtiğim için böyle düşünmek benim için kolay. Ama sınavlardan önce her şey böyle toz pembe değil :), sınav stresine sınıf geçme stresi de eklenince böyle optimistik bir düşünceyi savunmak oldukça zor. Ama içiniz rahat olsun bu bir süreç ve geride kalıyor. Düzenli bir çalışma planı oluşturmak, sürekli endişe etmektense konulara çalışıp öğrenirken zevk almayı seçmek de sizin elinizde.
İngilizce tıp okumak zor mu?
Bu sorunun cevabını daha önce detaylı olarak paylaşmıştım. Bu yazıyı çok da uzatmak istemediğimden okumak isteyenler buraya tıklayabilir, istemeyenler burayı okumamış gibi devam etsin 🙂
Laboratuvar Saatleri
Lab saatleri dönem 1 ve 3’de de olsa da en yoğun dönem 2’de anatomi ve histoloji derslerinde var. Lablarda 8-10 kişilik gruplarımız oluyor. Anatomi lablarında kadavra ve maketler bana kalırsa yeterliydi. Hocalarımız üzerinde anlatım yaptıktan sonra lablarda kendimiz çalışmamız, incelememiz ve soru sormamız için zamanımız kalıyordu. Histoloji gibi mikroskop gerektiren derslerde de sıkıntı olmuyor, herkesin bir mikroskobu oluyor ve rahatça çalışabiliyorsunuz.
Makale Saatleri
Okuldaki en keyifle katıldığım etkinliklerden biri; makale saatleri. Bunlar farklı farklı alanlarda hocalarımızla oturup makale okuduğumuz, yapılan çalışmaları irdelediğimiz küçük gruplar. Bu yıl nöroloji, gastroenteroloji ve romatoloji gruplarına katıldım. Eğer Hacettepe’ye gelirseniz ya da gideceğiniz okulda böyle bir etkinlik varsa katılmanızı kesinlikle tavsiye ederim çünkü bu tarz gruplar akademik anlamda gelişme açısından çok faydalı oluyor. Makale saatleri aslında Hacettepe’deki Hütbat’ın (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Bilimsel Araştırma Topluluğu) düzenlediği etkinliklerden bir tanesi. Geride bıraktığım üç yılda bu topluluğun düzenlediği etkinliklere düzenli katıldım ve HÜTBAT Bülten’de görev aldım. Bu Bülten bilimsel kongrelerde basılan ve tıptaki gelişmeleri takip edip türkçe olarak çıkardığımız bir dizin. Uzun lafın kısası bana sağladığı faydadan pay biçerek seçeceğiniz üniversite de bu tarz toplulukların olması ve bu toplulukların etkin çalışıyor olması önemli diye düşünüyorum.
Sonuç olarak geriye tekrar dönüp tercih yapsaydım yine Hacettepe’yi tercih ederdim. Umarım tercih yapacak öğrenciler de kendilerini mutlu edecek doğru tercihleri yaparlar. Ama unutmamak gerek ki hangi okulu seçerseniz seçin kendinizi ve gittiğiniz yeri geliştirmek, bir şeyler katmak size kalmış.
Daima daha ileriye, en ileriye yol almak dileğiyle…
Nt1.Eminim bu yazıda atlamış olduğum ayrıntılar ve merak edilenler vardır. Bunları dilerseniz yorumlarda sorabilirsiniz.
Nt2. Bu yazıyı yazmaktaki kastım kesinlikle Hacettepe’yi diğer üniversitelerle karşılaştırmak değil. Zaten diğer üniversitelerdeki işleyiş hakkında çok fazla fikrim yok. Bu yazıyı yalnızca Hacettepe’de geçirdiğim öğrencilik hayatımla alakalı gözlemlerimi paylaşmak amacıyla yazdım.
Kitaplarınız vs. Her sey İngilizce mi?
Dersler ingilizce işleniyor ve slaytlar da Ingilizce. Ancak fakülte hocaları tarafından çıkarılan kitaplar türkçe basım oluyor. Temel olarak kullanılan textbookların da birçoğunun türkçe basımı mevcut.