Yazın sonuna yaklaşırken bir kez daha zamanın ne kadar hızlı geçtiğine hayret ediyorum. Sonbaharın ağırlığı şimdiden kendini hissettiriyor, tabir-i caizse sonbaharın kendinden önce ruhu geldi. Yazın sona eriyor olmasının hüznü ve yeni dönemin başlama telaşı birbirine girdi. Bir yandan okul hazırlıklarıyla uğraşırken bir yandan da yaza dair yarım kalan, tamamlayamadığım hedeflerimle ilgilenmeye çalışıyorum. Tüm bunların arasında yazdan sevdiğim detayları sizlerle paylaşmak istedim.

Ps. Kitap ve filmler hakkında spoilerlardan korkmadan yazıyı okuyabilirsiniz:).

Yürümenin Felsefesi

Yürüyüş yapmanın yeri bende ayrıdır ve bu eylem bana hep huzur vermiştir. Yürüyüş yapmayı çok sevsem de bunun düşünüş biçimimi nasıl şekillendirdiği üzerine hiç kafa yormamıştım. Bu kitap basit bir yürüme eylemine -koşma değil- farklı açılardan bakan denemelerden oluşuyor. Her bir deneme sizi ayrı bir düşünceye sürüklüyor. Bu sebeple de yavaş okuduğum kitaplardan biri oldu. Biraz ilerleyip okuduklarımı sindirerek, not aldığım yerlere sık sık geri dönerek okumamı tamamladım. Bu yavaşlığa rağmen kitaptan hiç sıkılmadım. Çünkü ağır bir felsefik dil kullanılmamış ve bununla beraber Nietzsche, Thoreau, Rousseau gibi büyük filozofların kısa biyografilerine, yürüyüşün onların hayatlarındaki yerinden bahsedilmesi kitabı oldukça ilgi çekici kılmış. Aslında bilim kurgu bile olsa her kitabın bir felsefesi var ama daha önce felsefe derslerinde okutulanlar hariç bu kadar salt bir felsefe kitabı okumamıştım. Ama başlamak için çok güzel bir kitaba denk gelmişim. Bu yönüyle iyi ki dediğim kitaplardan biri oldu.

Fahrenheit 451

Bazı kitaplar vardır ki herkes iyi bir kitap olduğu konusunda hemfikirdir, okumayanlar bile. Uzun zamandır okumayı istediğim bu kitaba ilk dokunduğumda seveceğimi anlamıştım. Fahrenheit 451 1950’lerde yayınlanan ve kitapları anlatan bir kitap. Bradbury gittikçe yaygınlaşan televizyonların gözleri kitaplardan uzaklaştırıp hapsedeceği karanlık bir dünya kurmuş. Öyle ki kimsenin okumadığı bir ortamda okuyanlar tehlike teşkil edeceği için itfaiyecilerin alevleri söndürdüğü değil o alevleri kitapların üstüne attıkları bir dünya. Bradbury kendi için ben geleceğin önleyicisiyim, öngörücüsü değilim, demiş. Ancak günümüzde kitaptaki senaryonun aynısını yaşamasak da kitabı okurken Bradbury’nin geleceğe dair hissettiği tedirginliği günümüz ve geleceğimiz için hissettim. O zamanlar da televizyonla beraber gelen bu tedirginlik bugün başka dikkat dağıtıcı mecralarla geliyor. Kitapta anlatılan tüm kaosun içinde size katacağı tek şey endişe ve korku değil tabi. Daha da önemlisi kitabın tanımına farklı bir soluk getirmesi. Kitabı sayfalardan insanlara genellemiş. Sonuçta kitaplar zihinlerde olmadıktan sonra yaksak da aynı tozlu raflarda bıraksak da. Bu kitabı bir kitlenin değil herkesin okumasını isterdim; özellikle de kitapların ruhlarından uzaklaşmış olanların.

Kahve & Kurabiye

Çözünebilir kahveleri -kahve demek bile saçma geliyor- oldum olası sevmem. Çözünebilir kahve tozları ve kahve arasındaki farkı süt tozları ve gerçek süt arasındaki farka benzetiyorum. Onun için de filtre kahveyi tercih ediyorum. Filtre kahveye alıştırdığım arkadaşlarım da bir daha çözünebilir kahve tozlarından içemiyor. Filtre kahve için farklı markaların farklı ürünlerini deniyorum. Hepsinin ayrı aromaları ve sertlik dereceleri var. Uzun zamandır favorim Starbucks’dan Pike Place. Ben kahveyi çok acı içmeyi sevmiyorum. Pike Place de yumuşak içimli ve damakta hoş bir aroma bırakıyor.

Yanındaki kurabiyeler de beyaz un kullanmadan sarı buğday unuyla yaptığımız çikolatalı kurabiyelerimiz. Bu yaz annemin önderliğinde evde un seferberliği başladı. Beyaz undan uzak durmak için daha sağlıklı un arayışlarına girdik. Aradık taradık ve Tokat’ta hakiki bir su değirmeni keşfettik ve oradan ruşeym kepeği alınmamış farklı unlar sipariş ettik. Yazımız annemin bu unlardan deneysel ekmek, kurabiye çalışmalarıyla geçti :). Sonuç; kesinlikle olumlu. Kurabiyemizin tadı çok lezzetli oldu. Annem göz kararı çalıştığı için şu an bir tarifimiz yok. Ancak çalışmalar nihai sayılara döküldüğünde bu sağlıklı tarifi sizlerle paylaşacağım.

Dark

Zaman kavramını sorgulatan film ve kitapları çok seviyorum. Bundan mütevellit pek çok kişiden Netflix’de yayınlanan Dark dizisini öneri olarak almıştım. Nihayet izlemeye fırsat buldum. Spoiler vermeden biraz bahsetmek istiyorum. İlk olarak dizi zamanı düşündürmesi açısından fazlasıyla doyurucu. Dizi çok fazla karaktere ve karışık bir olay örgüsüne sahip. Olayların çözümlenmesi biraz yavaş gerçekleşiyor. Bunun sebebi de dizide olay sahnelerinin yanında durum sahnelerinin de fazla olması. Normalde dizilerde genelde durağan sahneleri sevmem ancak Dark bir istisna oldu. Çünkü bu sahnelerde kullanılan müzikler ve sahnelerin kalitesi diziye sanatsal bir tat katmış. Ayrıca izleyiciyi dizideki paradoksları düşündürmeye iten bir zemin hazırlamış. Dizide kullanılan sisli, yağmurlu orman çekimleri ise olaylardaki gerginliği ve gizemi çok iyi yansıtmış. Dizideki bir diğer güzel ayrıntı ise introsu. İntrolar genelde izlenmez ancak bu her bölümde kendini izlettiriyor. İntroyu aşağı ekliyorum spoiler içermiyor rahatça izleyebilirsiniz. Son olarak her ne kadar dizi sürükleyici olsa ve sizi bir sonraki bölüme geçmeye zorlasa da belli bir zamana yayarak izlemenizi tavsiye ederim. Böylesi hem sağlığınız için daha iyi olur hem de dizinin durağan sahnelerinden daha çok keyif alırsınız :).

Kaweco Ice Sport Dolma Kalem

Dolma kaleme artan ilgim sonucunda ilk dolma kalemlerimi geçtiğimiz kış aldım. Ancak kullanmaya pek alışık olmadığımdan yazıyı çok yavaş yazıyordum ve bu da ders döneminde kullanmamı zorlaştırdı. Yazın neyse ki bolca pratik yapabildim ve iyice alıştım. Artık en ufak not yazacağımda bile elim dolma kalemime gidiyor. Bu transparan neon sarı rengine vurularak aldığım Kaweco kalemden ise oldukça memnun kaldım. Ben M uçlu kullanıyorum; yeni başlayanlar için bu uç önerildiği için tercih ettim. Kalem hazır kartuşlarla uyumlu olduğu için de kullanımı çok kolay oldu ve hiç mürekkep akıtmadı. Hazır kartuşların en iyi yanı kolayca renk değiştirebilmek.

Benim elimde Kaweco’nun gece mavisi ve inci siyahı renkli mürekkepleri var ama renk seçeneklerini arttırmayı düşünüyorum.

Lover

Taylor Swift’in yedinci albümüne adını veren ‘Lover’ şarkısı da favorilerim arasında. Bu şarkı albümün çıkmasından birkaç gün önce yayınlandı. O zamandan beri tekrar çal modunda bıkmadan dinliyorum. Ama bu kısa süre bağımlılık yapan yaz pop şarkıları gibi değil. Şarkıyı dinlediğimde epeydir böyle sakin bir şarkı dinlemediğimi fark ettim. ‘Lover’ yazın durgunlaşan son günlerine yavaş tınısıyla, anlamlı ve dramatik sözleriyle tam anlamıyla uyum sağladı. Kavga, üzüntü, ayrılık, öfke… Hiçbirinin savaşını vermeyen romantik bir parça olmuş.

Yol

Eminim Zeynep Bastık’ın yumuşak sesiyle yaptığı akustik coverlar bu yaz herkesin kulağındadır. Ancak benim en sevdiğim Fikri Karayel’in Yol şarkısını yorumlaması oldu. Ailemle yolculuklarımızda da arabada dinlemeyi en sevdiğimiz şarkı oldu bu yaz. Ne diyebilirim ki; sanırım hepimiz anlamlı şarkı sözlerini özlemişiz.

Temmuz ve Ağustos’un sevdiğim detaylarını eleyerek sizlerle paylaşmak için bunları seçtim. Umarım yazdıklarım bir gün onları sizlerin de favorisi yapar ya da umarım çoktan favorinizdir. Buraya kadar zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Dilerseniz düşüncelerinizi, eleştirilerinizi, kendi favorilerinizi yorumlara yazabilirsiniz. Öyleyse aşağıda buluşalım 🙂

Share: